6 Kasım 2021 sabah saatleri İstanbul. Ortamda çok yoğun bir sis. Öyle ki vapur ve deniz otobüs seferlerinde birçok iptal söz konusu. Sabiha Gökçen hava alanı saat 08’den 11’e dek iniş ve kalkışlara kapanmış. 21 uçak İstanbul Hava alanına yönlendirilirken 20 uçuş da iptal edilmiş. THY o gün 14:30’a kadar olan iç hat uçuşlarını ertelemiş. Tüm bunların yarattığı maddi kayıp da cabası. Peki nedir bu tantananın nedeni? Bir doğa olayı nasıl oluyor da bu derecede bir karışıklığa yol açıyor derseniz, basit bir nedeni var: görüş mesafesi. Stratus bulutu yere çok yaklaşıyor, yerle temas eden su buharı kristalleşiyor ve yatay görüş mesafesini 1 kilometrenin altına düşürüyor. Eğer Sabiha Gökçen gibi içinde gerekli iniş sistemleri yoksa da pilotlar inişte pisti görme güçlüğü yaşadıkları için pas geçiyorlar. O nedenle de birkaç saatlik bu doğa olayı koca bir hava alanının geçici de olsa kapanmasına neden oluyor. Hiç dikkatinizi çekti mi herkes olayın nedeni olarak sisin yoğunluğunu gösteriyor, ama kimse insan görüşünün yetersizliğinden bahsetmiyor. Doğa koşullarında olan basit bir değişimin görmenin etkisini nasıl azalttığından söz eden yok. Diğer taraftan bir otobüste ineceğiniz durağı kaçırdıysanız nedeni anons eksikliğine değil, kör oluşunuza bağlanıyor. Bir toplantı için binanın yukarı katına çıkamadığınızda sebebi binadaki asansör yokluğuna değil, tekerlekli sandalye kullanmanıza atfediliyor. Şimdi sağlamcılığın anlamını bir daha düşünmeye ne dersiniz?
Dünyada sakatlık, engellilik, özür, kırılganlık ve birçok diğer ad altında oldukça fazla sayıda tanımı yapılıyor yeti farklarının. Kimine göre yeti farkı bir kayıp. Kimine göre talihsiz bir trajedi. Kimi için telafisi olmayan bir özür. Kimi içinse çok çok özel itimat gerektiren ibret alınası bir dram. Kimilerine göre varlıkları moral bozan, böyle yaşamaktansa ölseler daha iyi diye akıldan geçen kişiler sakatlar, kimileri içinse, yaşama sevinçleri ve azimleriyle hayranlık ve ilham kaynağı olan mucizeler. Onca bakış açısının, tanımın ortak bir noktası var: sakatlık bireysel bir sorun. Dolayısıyla çözümü de bireysel. Bir doktor için tedavi edilmesi gereken bir hastalık türü. Bir anne için başkalarına neden benzemediğini sorguladığı, zaman zaman isyan ettiği sürekli bir trajedi parçası. Bir öğretmen için sınıfına gelen, belki de onun başarısını çekemeyenlerin ona ekstradan yükledikleri bir dert kaynağı. Bir işveren için, kota yüzünden çalıştırmak zorunda kaldığı, iş akışını bozan gereksiz bir parça. Sokaktaki için merhamet duygularına hitap eden sahipsiz bir zavallı.
Dedim ya, herkes ona farklı bir noktadan baksa da hepsinin çıktığı kapı aynı: sakatlık bireysel bir sorun, bireysel bir sapma, bireysel bir kusur. Öyleyse çözümü de bireysel olmalı. Kişi tedavi olmalı, rehabilite edilmeli, bizlere benzemek için daha çok daha çok çabalamalı. Yapamıyorsa, bunu yapan diğerlerine bakıp kendine dersler çıkarmalı. O da olmuyorsa, devlet devletliğini yapmalı, onarı bir yerde toplamalı, korumalı, himaye etmeli. El ayak altında dolaştırmamalı.
Bu yüzden sokaktaki otobüs, tramvaydaki yanınıza yaklaşan kişinin ilk sorduğu sorudur hiç mi tedavisi yok, böyle yaşamak zor olmuyor mu? Bu nedenle sözde bir yetkilinin ilk sorusudur sizin için ayrı okullar yok mu? O sebeple hava alanındaki görevlinin ilk aklına gelen başlangıç cümlesidir refakatçiniz yok mu?
Çünkü çoktan farklı olanın omuzlarındadır kendini düzeltme, başkalarına benzeme sorumluluğu. Çünkü normal kurgusunda dışarıda kalanın problemidir aile, okul, işyerindeki koşulların zorluğu. Çünkü düzelmesi gereken, normalleşmesi istenen farkların kendisidir alışılan koşullar değil.
Şimdi bir daha düşünün sis ve sisleri. Orada vapurlar gidemez, uçaklar inemez, ama bunların nedeni kahrolası sistir insanın yeti eksikliği değil. Bugünlerde yine tartışılan yaz saati uygulamasının kalıcı olma saçmalığını ele alın mesela. Sabah karanlıkta kalan insanların yaşadıkları haklı mağduriyeti. Ama kimse için bunun nedeni görmenin yetmemesi değildir yine haklı olarak. Saatler nedenli insanların karanlıkla bırakılmasıdır asıl sebep. Fakat kimse düzeltmeye çalışmaz insanı karanlıkta, siste daha iyi göre bilsin diye. Aksine koşulları değiştirmektir amaç. Görüş mesafesi 0 olsa bile iniş yapabilmeyi sağlayan iniş sistemleri kuruludur örneğin bazı hava alanlarında. Saatleri ayarlayarak insanın mevcut potansiyelini daha çok kullanmasıdır hedef.
Öte yandan kabul edelim ki, eksik bir varlıktır insan. Güçsüzdür. Bir insan yavrusu tek başına hayatta kalamaz doğada. Onun için aletler yapar, birbiriyle dayanışır, sosyal ortamlara ihtiyaç duyar. İş bölümü yapar, yepyeni teknolojiler geliştirir. Eğer kuşlar gibi uçabilseydi mesela, yatırım yapar mıydı uçaklara? Denizlerde sonsuz hızla yüze bilse yorulmadan, bu kadar gerek kalır mıydı deniz araçlarına? Koşabilseydi saatlerce çok hızlı tempolarda, ne lüzum vardı ki arabalara? Problem olmasaydı gece görmek, ihtiyaç olur muydu lambalara?
Burada mesele eksik olmak değil esasında. Kimilerinin eksikliğinin normal, diğerlerininkinin kusur olarak görülmesi. Kimi eksikliklerin hayatın doğal bir akışı, diğerlerinin anomali diye nitelenmesi. Yani tüm insanlar eksik ama kimileri daha eksik denmesi. Özetle, kimi eksikliklerin bir çeşitlilik, diğerlerinin bozukluk diye tanımlanması.
Şimdi tekrar düşünün sisi ve yol açtığı durumları. Eğer çoğunluk siste yitirmeseydi görüş mesafesini, yalnızca bir grup insan zorlansaydı o durumda hareket etmekte, adları sis engelli olacaktı belki de. Siste görememe bozukluğu şeklinde bir niteleme karşılayacaktı onları. Tedavi için bin bir çalışma da yapılacaktı kim bilir! sorunu siste arayan çıkar mıydı sizce? Siste iniş yapamayan pilotları işlerinden atar mıydı hava yolu şirketleri?
Sağlamcılık ne demek diye sorguluyoruz ya bazen, işte sağlamcılık kimi ihtiyaçların normal, diğerlerinin özel diye nitelenmesi aslında. Siste diğer yakaya geçememesi normal vapurların, ama martıların arasında kaldırımda yürüyememesi anormal yayaların. Siste kapanması olağan hava alanlarının, ama güvenlik kodları, erişilemeyen etiketsiz kontroller arasında alışverişini tamamlayamaması yazık kör kullanıcıların. Hangi sis sınırlıyor bizi sizce, stratus bulutunun yere kadar inmesi mi, zihnimizle çevremiz arasına indirdiğimiz sağlamcılık kristalleri mi?
“Sis” için bir yanıt
Kardeş Engin, küçüğüm Engin, Doktor Engin ve daha nicelerine sahip Engin; yine o kadar doğru bir yazı ki söyleyecek söz kalmıyor. Sadece biz gören insanlar için “Eyvah; Hiçbir Engeli Olmayan İnsanlar” “Eyvah; Ne Zaman Hayatı Gerçekten Anlamlandıracağız?” “Eyvah; Ne Zaman Yaşamı Kolaylaştırmak İçin Sadece Engelsiz Hayatımız İçin Çalışmayı, Üretmeyi Bırakacağız?” Ayakta bir kere daha, binlerce kez daha AYAKTA ALKIŞLIYORUM. Kalemine sağlık – Belgin