Kategoriler
Yüreğimden ve Aklımdan Damıttıklarım

Şükür, Bir minnettarlık mı yoksa hakir görmek mi?

Yolda yürürken, ya da bir yerde otururken, otobüsteyken, size bakarak yanınızdakinin ağzından hafif mırıldanan şükür sözleri döküldü mü hiç? Çok yüksek sesle de yapmazlar hani “allahım çok şükür, çok şükür” diye defalarca duyulan nida.

Gerçekten niyet nedir orada peki? Sahip olduklarına, yaşadıklarına olan bir teşekkür mü? Yoksa benim gibi olmadığı için duyulan bir şükran mı? sahi niye şükreder biri? Nedir amacı?

Kuşkusuz dinsel bir anlamı var şükrün. Bu konuda hiç bilmediğim sulara girip hadsizlik etmek değil niyetim. Ama şöyle basit bir internet araştırması yaptığımda, şükrün allahın verdiği nimete olan bir minnettarlık olduğu sonucunu çıkarıyorum. Dr. Durak Pusmaz’ın Diyanet dergisindeki Kuran’da şükür kavramı yazısında şükrün dil ile, kalp ile, azalarla ve amel ile yapılacağı anlatılıyor. Dil ile şükür, yani sürekli bizim maruz kaldığımız şey esasında verilen nimetin ve iyiliğin anılması maksadını taşıyormuş. Kalp ile şükür ise asıl nimeti verenin Allah olduğunu bilmek ve bundan sevinç duymak olarak açıklanıyor Pusmaz tarafından. Azalarla şükür ise, vücudumuzdaki tüm organların bize bahşedilmiş birer nimet olduğunu bilmek ve onları yaratılış amacı doğrultusunda kullanmakla oluyormuş. Makalenin tamamına ulaşmak için:

https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=16032#:~:text=%C5%9E%C3%BCk%C3%BCr%3B%20iyili%C4%9Fi%20bilip%20yaymak1,nimet%20kar%C5%9F%C4%B1l%C4%B1%C4%9F%C4%B1nda%20olmaks%C4%B1z%C4%B1n%20da%20olur.

 

Adresini kullanabilirsiniz.

Dediğim gibi, asla bilmediğim konularda ahkam kesmek değil niyetim. Sadece olur olmadık yerlerde özellikle bizim duyacağımız şekilde dökülen sözlerin gerçek bir karşılığı var mı diye merak ettim. Yolda, markette, toplu taşıma aracında, parkta vs, yanımıza yaklaşıp güya yardım edeceğim derken sürekli benimle konuşmak yerine şükreden birinin asıl amacı kendisine verilen bir nimete mi teşekkür etmek, yoksa iyi ki benim yerimde olmadığı için duyduğu bir rahatlama mı acaba diye şüphelenmek çok mu niyet okuma olur sizce? Farklı olanı beterin beteri olarak görüp şükrü bir kıyas aracı olarak kullanmak. Kendince karşısındakini aşağıda görüp onun gibi olmadığı için yaşanan iyi hissetmeyi açıkça dile getirmek. Yani farklı olanı bir iyi hissetme aracı haline dönüştürmek.

Şükür bireysel bir inanç aslında. Kimin, neye niçin şükrettiğini yargılama hakkımız yok elbet. Lakin özellikle farklı olanın yanında gelişen hal ve hareketler bazen bir mikro saldırıya dönüşüyor. Karşıya deniyor ki, bak ben senden üstünüm. Sen eksiksin ben tam. Çok şükür ki senin durumunda değilim. Birincisi akıldan geçen ve dille açıkça belirtilen bu tarz düşüncelerin ancak şahsi duygular olduğu muhakkak. Bilgisizlik ve önyargının dışa vurumu. Geçen yolda yürürken, yine birisi elime para tutuşturmaya kalktı. Nasılsa ramazan ya, böylece rahatlatacak kendini. Belki benim senden daha çok param var ne biliyorsun şeklinde sorunca, olsun dua edersin diye ısrar etti adam. Biz almadık tabi parayı. Yine al dua edersin diye işi uzatınca, ben de biraz daha devam edersen beddua edeceğim dedim, uzaklaştı yanımızdan neyse ki. Her bir kör faninin başına gelen klasik bir olay. Kamusal alanda dolaşan beterin beterleri olarak dışarıya bir iyi hissettirme, sevap işleme şükretme nesnesi olan konumumuz.

İkincisi de güya sevap işlemek amaçlı yapılan bir eylemin açıkça başkasını hor gördüğü için istenen sonuca ulaşacağı da tartışmalı. Bir tarafıyla karşı tarafı kıran, belki daha kötü hissetmesine neden olan bir fiil çıkıyor ortaya. Ayrıca burada mesele bir nimete sahip olup olmamaktan çıkıyor, başkasının aynı şeye sahip olmaması üzerinden mutluluğa dönüşüyor ki, bunun ahlaki doğruluğunu biraz düşünün isterseniz. Yani dostlar şükrü bir kıyas aracı olarak kullandığınızda, bilin ki, ben de karşı taraf olarak bana biçilen beterin beteri rolünü reddediyorum ve bu rolü biçenlere hakkımı helal etmiyorum. Bilginize.

 

Kategoriler
Yüreğimden ve Aklımdan Damıttıklarım

Senden Bir Tane Daha Var – Algının Tutsaklığı 1

Bundan birkaç ay öncesi bir kış günü. Sevda’yla birlikte eve doğru yürürken sokakta oynayan bir çocuk yaklaştı yanımıza. “Aaa! Abi senden bir tane daha var.” Âdem abiyle epey yakın oturuyoruz, onu kastediyor muhtemelen. İkimizin de kör oluşu, diğer tüm özellikleri görmezden gelmek için yeterli. Birkaç zaman sonra o çocukla bir daha karşılaştık. Bu sefer Âdem abi de vardı yanımda. Şakayla karışık takıldım. “Bak, benden bir tane daha var diyordun ya, bu di mi?” dedim. O da “Evet abi” dedi. Muhtemelen hepimizin yüzlerce kez karşılaştığı bir şey bu aslında. Ama çocuğun sözleri bu yazıyı düşürdü kalbime, beynime. Nasıl oluyor da tek bir özellik, bütün diğer niteliklerin önüne geçip bizi tanımlayan tek şey oluveriyor? İnsanları böyle tanımlara iten ne?

Aşağıda vereceğim EEEH Dergi Bağlantısında okuyacaklarınız, şimdilik üçlü bir yazı dizisinin ilki. İnsanların farklı bir şeyle karşılaştıklarında algılarının nasıl bu farka tutsak olup kalan her şeyi yok saydıklarını anlamaya ve anlatmaya çalıştım. Sizler de yorumlarınızda tutsak algı örnekleri verir misiniz? Böylece zenginleşir repertuarımız ne dersiniz?

https://eeeh.engelsizerisim.com/yazi/alginin-tutsakligi-1-senden-bir-tane-daha-var-abi