Kategoriler
Yüreğimden ve Aklımdan Damıttıklarım

Evdeki Kilimden Maraton Pistine

3 Nisan Cumartesi saat: 09:13. 4 Nisan İstanbul yarı maratonuna yaklaşık 25 saat kaldı. Uzun süredir duymadığım bir heyecan sarmış bedenimi. İnsanlık için gayet sıradan, hatta belki sıkıcı, benim içinse çok önemli bir gün olacak yarın hayatımda. İlk kez bir yarı maraton koşacağım ve ilk kez 21 Kilometreyi yapacağım. Bu, belki de son derece yanlış bir strateji. Birçok uzman maratona hazırlananlara antrenmanlarda bu dereceyi bir kez yapmalarını tavsiye ediyor. Fakat buna cesaret edemedim galiba. En uzun koşumu 17 Mart günü yaptım 14’ü hiç 10 kilometrenin altına düşülmeyen bir 17 kilometre. Aslında iyi bir derece yaklaşık 5 saat 31 dakika diyordu bittiğinde telefondaki Nike Run Clup uygulaması. Ama halen bir 4 kilometre eksikti 21’den. İnsanlar 42 kilometre tam maraton, hatta ultra maraton koşuyorlar Seninki de ne diyenler olacağına eminim. Fakat bu da benim yolculuğum işte. Evdeki kilimden önce çeyrek, sonra yarı maraton ve ileride umarım tam maratona uzanacak bir kişisel serüven. Hedef, umut ve uzun vadeli plan yapmanın ve her şeyi de son 1 kilometrelik coşku uğruna hayal etmenin bir bireysel yolculuğu.

Bu satırları okuyorsanız eğer, başarmışım demektir. Yani koşabilmişim 21 kilometreyi 2 saat on dakika ve belki de bir mucizeyle 2 saatlik bir sürede. Bilmem yine de emin değilim. Belki de başaramamış yolun ortasında tıkanıp kalmış ama denemiş olmanın aşkına yine de okuyor olursunuz aşağıdakileri. Şu an neler olacak bilmiyorum gerçekten. Yazı bittiğinde ben de sizlerle birlikte öğreneceğim umarım.

3 Nisan 2021 09:26. Maratondaki partnerim Türker abinin bana söylediğine göre bizi maraton 10 civarı başlıyormuş ama bizim gibi amatör koşucuları 10 30 civarı başlatacaklarmış. Yani ciddi ciddi son 25 saat. Belki de çok daha azı. Ama şimdi biraz geriye, bu kişisel serüvenin başına doğru götürüyorum kendimi. 27 Mayıs 2019. Tam kırk yaşıma basmışım. O gün doğum günü kutladım mı vs hatırlamıyorum. Fakat bu sırada yaklaşık 102 104 kilo bandında gidip gelen, geceleri horlamaya, yürürken nefes nefese kalmaya başlayan, kendini çabuk yaşlandırma hevesine girmiş bir adamdım galiba.

Hiçbir zaman bedenim ve ölçüleri olmadı önceliğim ve yine de değil aslında. Sağlık ve diyet programlarından, sürekli buralardan bize yapılan sağlıklı, normal dayatmalarından da bıktım usandım. Öte yandan, o sıralarda sağlığımın bozulmaya başlaması, peşpeşe yaşadığımız, çoğunlukla da kalp nedenli arkadaş kayıpları ve her şeyden önemlisi yemek yemenin bir zevk değil bir bağımlılık, bir vakit geçirme aracı haline gelişi. Herhalde 40 yaş bunalımı gibi bir şeyden olacak, o sıralarda daha çok düşünür hale gelmiştim bunları. Belki de bambaşka bir şeydi benimkisi. Kendime peşinden koşacak yeni hedefler aramak. Doktoramı bitirmiş, hep hayal ettiğim şekilde ders vermeye başlamış, görece iyi ve amaçladığım şeyleri yaşadığım bir zaman oldu geçirdiğim kırk yıl desem yanlış olmaz bence. Ama üretmeden yaşayamayan biri olarak, sanki eksikti hala bir şeyler. Belki de hep eksik kalacak o şeyler. O eksiği bir nebze kapatabilmek için yeni hedefler, yeni meydan okumalar lazımdı belki bana.

İşte böyle bir dönemde karar verdim biraz zayıflamaya. Hedef 20 kiloydu.  80 civarlarına düşmeyi istiyordum. Ama uzaktan bakınca hiç de kolay gibi durmuyordu bu kadar yeme bağımlısı biri için. Derken 10 Haziran 2019 tarihine geliyorum. Bugünü an olarak iyi hatırlıyorum. Çünkü o gün Ramazan Bayramı sonrası İlk pazartesi sabahıydı ve tartıdaki kilom 102,5 olarak görünüyordu. İlk 3 ay boyunca spor yine yoktu hayatımda. Bir yeme disiplini. İnternetten bulduğum bir tane 1500 kalorilik program. Sabah haşlanmış yumurta, 5 zeytin, bir parça hiç sevmediğim beyaz peynir, ince 1 veya 2 dilim ekmek. Öğleyin bir parça et, köfte veya balık, akşam sebze yemeği ve salata. Bazen öğle ve akşamın yer değiştirmesi. Ara öğünlerde hiçbir zaman sevemeyeceğim, bence lezzetsizlik şampiyonu çiğ badem. Bir de daha kabul edilebilir lezzetlerde kuru kayısı ve süt. Gece yatmadan önce de bir bardak tarçınlı süt. Son derece sıradan. Ama bende işe yaradı bu diyet.  Özellikle ilk 3 ay. Üstelik ara kaçamaklara rağmen, sadece ekmek miktarını azaltmak, akşam 7 sorası pek bir şey yememek ve bir nebze yeme disiplini tam 10 kilo vermemi sağladı. Daha sonra bu hızlı tempoya hiç ulaşamayacaktım. Bu süreci 31 Ocak 2020 tarihindeki Facebook paylaşımımda uzun uzun yazmışım. O nedenle detaylara girmeyeceğim. Ama şu kadarını anladım ki, zaten 102 kilo benim bedenimin standardı değilmiş ve biraz müdahale hemen bunu atmasını sağlamış sanırım.

Ağustos 2019. Sporun yavaş yavaş hayatıma girişi. Her şey Sevda’nın annelerinin de yazlıkları olan Altınoluk’a yaptığımız bir haftalık tatille başladı. Orada sabahları Sevda’nın kardeşi Semra, Sevda ve ben yürüyüşlere çıkmaya başladık. Git gel neredeyse 9 kilometrelik bir sahil parkuru. İlk gün öldüm yorgunluktan. Semra ne olur geri dönelim dediğimi hatırlıyorum. Ama 5 gün boyunca her sabah yürüdük o parkurda ve garip bir haz hissettim bundan. Yürümek insanın kendiyle kaldığı güzel anlar olur benim için. Ne yapıp edip buna devam etmeliydim İstanbul’da ama nasıl. Yapılan şey yürüyüş olmuyor ki şehirde.  Direkler, mantarlar, kaldırımdaki araba, tezgâh, masa ve kasalar. Bir de sokaktaki herkese laf anlatma çabası, mikro saldırgan davranışlar. Yürüseniz bile bunun adı spor değil, psikolojik bir savaş.

Saat 10:00. Evet maratonun resmi başlangıç saatine tam 24 saat kaldı. Yarın bu saatlerde ne yapıyor olacağım acaba. Belimde takılı portatif masamda, ayakta yazıyorum yazımı her zamanki gibi, ama çok yormamalıyım kendimi. Yarına hazır olmamamın içinde son birkaç gün spor yapmamakta var çünkü. Çıkardım bel masamı. Aldım klavyemi kucağıma ve oturur halde devam ediyorum yazmaya.

Ne diyordum, Altınoluk dönüşü yürüyüş arayışları. İnternet aramalarıyla İstanbul’daki yürüyüş parkurlarına bir göz atış. En güzel olanı, 5 kilometrelik Fenerbahçe Orduevi Bostancı arasındaki parkur. İçinde 10 civarı viraj olsa da çarpma korkusu olmadan yoldan en az çıkarak ve hızlı bir şekilde yürümenin en rahat olduğu bir yer burası. Biraz daha süren Ağustos tatilim ve bu süreyi İstanbul’un yürüyüş parkurlarını keşfetmekle geçirdiğim süper bir iki hafta. Bostancı parkurunun devamı, Maltepe bostancı bölümü, Emirgan korusu, bebek sahili, hatta Aydos ormanına bile gidip kayboluş bir seferinde.

İşe başlayınca da devam ettim bir süre bu yürüyüşlere. Her sabah Sevda ile kalkıp onu servisine bırakış, önce metro ile Üsküdar, oradan vapurla Beşiktaş, otobüsle bebek ve oradan yukarı kuşlar eşliğinde yürüyüş. Pandemi sonrası hale devam ettirmek niyetindeyim bu parkuru.

O sıralar verdiğim kilolarla ilgili karışık geri bildirimler geliyor. Ekim ayı civarı sanırım 87 kiloya kadar düştüğüm zamanlar. Kimileri ah deyip ne kadar zayıflamışsın diyor, kimileri de hasta mısın bir şey mi oldu diye dönüyor.

Bu dönemde yürüyüşleri nasıl devam ettiririm derken bir sonraki safhaya geçiş dönemi. Yürüyüş güzel de koşabilir miyiz acaba diye konuşuyoruz Berre ve GETEM’deki öğrenci arkadaşlarla. Yıllardır üniversitede olup en son ne zaman uğradığımı bile hatırlamadığımız tartan pist geliyor aklımıza. Öğle araları, mesai sonları, Berre ile, Öğrencilerimizden Hatice ve İsmail’le minik minik gitmeye başlıyoruz pistimize.

Tam da o sırada Avrasya maratonu var kasım ayında. Hatice’yle 15 kilometreye kayıt yaptırıyoruz tam bir cahil cesaretiyle. Ne olacak ki, koşarız diyorum. En kötü yürürüz güzel vakit geçer. Bugün nasıl daha hiç koşmadan böyle bir karar vermişim şaşıyorum. Zaten de koşamıyoruz. Meğerse o gün önceden söz verdiğimiz bir panele katılmamız gerekiyormuş Handa Hocayla. Ben her zamanki gibi bunu unutup gitmişim. “Ama enginciğim ben sana ta 6 ay önceden sordum, tamam demiştin” diyor Hande hocam daimî panik ses tonuyla. Yaktınız beni hocam. Bitirdiğiniz maraton kariyerimi daha başlamadan.

Şaka tabi. Bir kere düştü karpuz kabuğu akla çıkar mı hiç? Kasım aralık ayları ne güzel geçiyor! Bazen Berre ile, bazen İsmail ve Hatice’yle çoğu yürüyüş ama hafif hafif koşmaya da başlıyoruz. Tam da bu sırada çok güzel bir keşif yapıyoruz Berre ile. Neden sürekli bir iple tutmak zorundayım ki birinden?  Niye koşamıyorum tek başına. Berre’nin çantasındaki bir ilaç kutusu ilham oluyor bize. Öndeki kişide ses çıkaran bir şey olursa arkadan, hiç de çizgiden sapmadan rahatça koşabildiğimi fark ediyorum. Daha önce Hatay ziyaretinde aldığımız bir çan geliyor aklıma. Öndeki koşucu bunu koluna bağlıyor ve ben sesi takip ederek koşuyorum arkasından. Aslında maratonda da uygulamak isterdim bu yöntemi, ama kalabalık, ortamın bir pist olmayışı ve Necdet Turhan abinin önermeyişi nedenli şimdilik klasik ip yöntemiyle koşacağız. Ortamı bir kendim gözlemek ve erişilebilirlik keşfi yapmak istiyorum yarın. Sonrasında bakacağız.

Saat 10:41 olmuş. Artık 24 saatten az kaldı. Yarın sanırım bu aralar ilk iki kilometreyi tamamlamış olacağım. Nasıl bir durumda bulacağım acaba kendimi? Aman bittim, barakalım artık modunda hissedersem yandım demektir. Böyle şeylerin ilk başı ve sonu daha zor oluyor benim için.

Şöyle bir sosyal medya paylaşımlarıma baktım da koşuyla ilgili ilk gönderimi Kasım 2019’da yapmışım. Aralıkla da Hatice ve İsmail’le ilk performans derecelerini geçirmişim kayda.  Aman Yarab ne büyük iş! Yarım saatte on tur atabilmişiz tartan pistte. Yaklaşık 4 bin metre yani. Bunu hiç durmadan yaptık diye gururla konuşuyorum videolarda. Öyle demeyin! 500 metre koşunca bile soluk soluğa kalan biri için önemliydi bu dereceler. Hatta ilk başlarda 3 turda bir durup dinleniyor öyle tamamlıyorduk 10 turu. Bundan tam bir yıl sonra o 10 tur 10 kilometreye dönecekti. Ama daha var oraya gelmeye.

Gelin evdeki kilimin hikayesini anlatayım sizlere. 2019’un son gününde bir paylaşım yaptım hedefler ve umut peşinde. Orada diyordum ki, hedefler ve umut önemlidir. Bazen tek başına koşmaktır hedef, bazen kilo vermek, bazen bir makale yazmak. Yeter ki peşinde koşacak bir umudunuz olsun.

Gerçekten de yeni yıla bu duygularla giriyorum Sevda ile son pandemi öncesi tatilimizi yaparken. Gittiğimiz otelde bir koşu bandı vardı ve birkaç gün boyunca saatte 8,50 veya 9 ile birer saatlik koşular yapmaya başlamıştım. Gelişiyordum yavaş yavaş. Hissediyordum bunu. Tatil dönüşü hemen o heyecanla bir spor salonuna gidiyorum bir heyecanla. Kapı duvar oluyor, içeri girmemize bile izin vermiyor salon sahibi. Bizim sorumluluğumuzu alamazlarmış. Refakatçisiz olmazmış. Ya başımıza bir şey gelirseymiş. Bizi çok seviyor taktir ediyormuş ama…  Her zamanki sağlamcı ayrımcı masallar.

İşin kötüsü halen tek başına spor hakkımız doğrudan veya dolaylı engelleniyor. Spor salonları ya hiç almıyor bizleri ya da yalnızca engelliler için ayrılmış belirli saatlerde gelmeye zorluyor. Spor yapma hakkı yalnızca belirli yetileri olanlara tanınıyor, benim gibiler yine sırasını beklemek zorunda kalıyor.

Yine de şanslıyım. Boğaziçi Üniversitesi Hisar kampüsündeki spor tesislerine gitmeye başlıyoruz yeni yılın ilk 3 ayı.  Burada da ilk başlarda iyi hatırlıyorum bir seferinde 8 km hızla koşarken daha 26. Dakikada durdurmak zorunda kalıyorum cihazı nefes nefese bir halde.

Yılın ilk ayının sonlarında benim için harika bir şey oluyor. 10 Haziran günü başladığım 20 kilo verme hedefine 25 Ocak 2020 sabahı tartıda 82,1 rakamını duyarak resmen ulaştığımı görüyorum. Ve 31 Ocak 2020’de iki fotoğrafı karşılaştırdığım bu hikâyeyi yazıya döküyorum. Artık başka bir hedefin tam sırasıydı maraton koşmak. Yine zor, yine uzun ve meşakkatli ama tam da aradığım meydan okuma.

Aradığım fırsatı 13 Şubat 2020 günü somutlaştırıyorum. 5 Nisan 2020 günü yarı maraton var ve başvurumu resmen yapıyorum o gün. Hala hazır değilim, ama bir yerden girmek gerekiyor bu işe. O sırada yarı maratonu koşmanın tam bir yıl sonrasına nasip olacağını bilemezdim tabi. O kadar kararlıydım ki tam o sırada olacak arkadaşımızın nikahı için yapılacak tur planına dahil ettirmiyorum kendimi çok istememe rağmen. Gerçi sonra o nikah da erteleniyor.

Okuldaki antrenmanlar devam ediyor. Hande hocanın kuzeni Mustafa da sağolsun partnerim olacak. Her şey hazır ama….

Amanın adı Pandemi. Mart ayıyla birlikte her yer kapanıyor, yarı maraton da erteleniyor elbette. Gerçi şu an o günden daha kötü durumdayız, ama gariplikler ülkesiyiz gerçekten. Artık spor tesisleri de hayal oluyordu. Başımıza bir şey daha gelmişti. Son dönemlerde epeyce sıkça kullanmaya başladığım evimizdeki eliptik bisiklet bozuldu. Birkaç kez tamir girişimi de olumlu sonuçlanmayınca, Eve başka bir eliptik bisiklet alalım dedik, ama gelen şey eliptik değil eliptik olmayan bisiklet çıkınca, tam bir hayal kırıklığı oldu bizimkisi.  İnternet kazası. İade etmedik o sırada bununla da yaparız diye ama ben alışamadım ve sevemedik o bisikleti bir türlü. Sevda sonbahara kadar epeyce idare etti onunla.

İşte evdeki kilim böyle başladı. Ben de spor yapmalıydım ama nasıl. Yazları evdeki halıları kaldırıp kilim seriyoruz daha serin olsun diye. O süreçlerde spor yapmanın ve koşmanın yolu benim için kilimin üzerinde terlikle olduğum yerde yaptığım koşulardı. Bir nevi yürüme bandı taklidi. Altı ay boyunca bu şekilde devam ettim antrenmanlarıma. Yarım saat, 45 dakika, 1 saat, hatta bir seferinde 1 buçuk saat. Günlük on bin adıma tamamlamaya çalışıyordum bu şekilde. Tam bir koşu olmadığını sonradan anlayacaktım, ama yine de en azından sporsuz bırakmıyordum bedenimi.

Eylül ayına geldiğimizde, nihayet Sevda’yı eve bir koşu bandı almaya ikna edebiliyorum. Maalesef burada da erişilebilirlik sorunları çıkıyor karşımıza. Çoğu baktığımız koşu bandı dokunmatik. Bazılarının hızları yetersiz, derken en sonunda Voit marka bir koşu bandında karar kılıyoruz. Kolları üzerinden hız ve eğim ayarı yapabilmek ve hızı 3, 6 ve 9’a kısa yoldan yükseltip düşürebilme olanağı karar vermemizdeki en önemli unsur oluyor. Bu cihaz da dokunmatikti. Fakat elimizdeki Bump adı verilen küçük noktaları en sık kullandığımız bölümlere kurulum sırasında yapıştırdık. Saat ve kalori hesaplarını da telefon üzerinden anlayabildiğimiz için kullanmaya başladık. Daha alalı bir ay bile olmadan cihazın bandı yırtıldı, tekrar servis, kurulum derken, nihayet cihazı verimli biçimde kullanmaya başlayabilmiştim. Gerçi son antrenmanımda cihazın yine gariplikler yapmaya başladığını fark ettim, ama bu, ayrı bir hikâye ve maratondan sonra ilgileneceğiz artık.

Koşu bandına ilk çıktığımda, kilim antrenmanlarının düşündüğüm kadar bedenimi güçlü tutamadığını da anlamış oldum. İlk seferinde 9 ile 10 dakika bile bant üzerinde kalamadığımı fark ettim. Ama hızlı bir toparlanma içine girdim. Önce onbeş dakika, sonra 20, 25, 30 dakika. Artık 9 ile yarım sat koşabiliyordum tekrar. Sonra devam ettim 35, 40, 45.

Demin söylemeyi unuttum tam maraton hedefimin başlarında Haruki Murakami’nin Koşmasaydım Yazamazdım kitabını da okumuştum Berre’nin önerisiyle. Bu kitap. Maratona nasıl hazırlanıldığı konusunda bilişsel bir altyapı sağlamıştır bana. Orada aklımda kalan en önemli hedeflerden birisi Murakami’nin günde 1 saatte 10 km koşma hedefi olmuştu. 10 ile 1 saat. 9 km ile bile 30 dakika zor koşarken nasıl olabilirdi ki bu? Yine de denemeliydim.  Maraton uzundu ve 2 saat civarı koşabilmem için, bir saatte 10 km koşmam önemliydi. Artık koşu bandını 10 ile başlatıyordum. 20 dakika, 25, 30. Ama ötesi… çok zorlanıyordum. 30 üzerine çıkmak çok yorucuydu. Fakat denemeye devam ettim. O sıralar haftanın en az 4 veya 5 günü koştum ve koşmaya devam ediyorum.

Nihayetinde yavaş yavaş kondisyonum yükselmeye başladı. Nefes egzersizleriyle ilgili okumalar yaptım bu sırada. Nefesi burundan almak. Göğsün tam bir akordeon gibi açılması ve kapanması. Uzun nefes alıp yavaş yavaş vermek. Sonunda kendi ritmimi buldum sanırım. 4 saniye boyunca nefes alıp 4 saniye boyunca yavaş yavaş veriyorum ve bu şekilde devam ediyorum. Sanırım benim nefes tempom için bu ideal oldu. Sonlara doğru hızlanırken bunu üçer saniyelik alıp vermeye dönüştürüyorum.

10 ile 45 dakika civarlarına kadar çıkmıştım ki, Boğaziçi Mezunlar Derneği’nin bir duyurusu çarptı kulağıma. Sanal koşu. Mezunlar arasında istenen bir parkurda 5, 10 ve 21 kilometrelik sanal koşu düzenleniyordu. O heyecanla hemen kayıt yaptırdım.  Bu, benim için ilk yarış denemesi olacaktı. Ama kiminle koşacaktım ki? Partner nereden bulacaktım. Bulmak da yetmiyordu. Aynı tempoda koşabilecek biri olmalıydı. Ne yaparım diye düşünürken Bümed’i (Boğaziçi Mezunlar Derneği) aramaya karar verdim. Koşunuza kayıt yaptırdım ama körüm, bir partner bulabilir misiniz, dedim kısaca. Kendisine tekrar teşekkür edeyim Gülin Hanım araştıracağını söyledi durumu. Pek de umudum yoktu aslında ama birkaç gün sonra aradı beni ve olumlu dönüş sağladı. Boğaziçi Spor Kulübünden iki öğrenci destek olabileceklerini söylemişler.

İşte Furkan ve Besim’le öyle tanıştık. Artık gerçek bir yarış beni bekliyordu.

16 Aralık 2020 Saat 11:00. Uçaksavar tartan pist. Belki de hayatımın en güzel günlerinden bir saatini yaşadım. Furkan ve Besim’le bir başladık koşuya ve öylece de bitirdik. O güne dek de daha önce hiç 10b km’yi kesintisiz tamamlamamıştım. Hep aralar veriyor biraz yavaşlıyor ve öyle tamamlıyordum. Ama o gün, sanki her zaman bu mesafeyi koşuyormuşum gibi, 58,52 ile, yani 1 saatin de altında tamamladık 10 kilometreyi. Aynı pistte zar zor 10 tur atabildiğim günlerden tam bir yıl sonra 10 kilometre benim için muhteşemdi. Artık yarı maraton koşabilirdim. Bir sonraki hedef 21 kilometre olacaktı.

Saat 12:06. Yarın Bu sıralar halen devam edebiliyorsam yaklaşık 15 kilometre koşabilmiş olmam gerek. Acaba nasıl bir durumda olacağım. Herhalde 15 koşabilirsem, kalanını da o gazla tamamlarım diye düşünüyorum ama uyacak mı evdeki hesap çarşıya? Düşünmesi bile nefes kesici.

Aralıktaki bu harika günün ardından koşu bandında da 10 kilometreyi kesintisiz tamamlayabilme çalışmalarıma devam ettim. Nedense tartan pistte rahatça yaptığım şeyi orada yapamıyordum. Halbuki bana tam tersi söyleniyordu. Koşu bandı daha kolaydır, pist daha zor… Vallahi bende öyle işlemiyor süreç yolda, pistte daha rahat hissediyorum kendimi. Nihayet 2021’in ilk günlerinde bunu da başarmıştım. Hatta yılbaşı günü bile, önce 47 dakika koşup öyle oturmuştum yılbaşı yemeğine.

10 KM sanki bir eşikti, bir kere onu aşınca sonrası daha rahat geldi. Bir seferinde 10 KM hızla tam 90 dakika koşarak 15 KM koşmuştum ve hala çok rahattı. Biraz da ondan güveniyorum 21 KM hedefine. Bu Sıralar N Kolay yarı maratonu ve tarihini de öğrenmiştim. Bir baktım ki, geçen yıl yaptığım başvuru halen geçerli. Artık bu sefer koşmalıydım. Bu sefer Tam 2 saatte maratonu nasıl tamamlayabilirim hesabı yapıp en az 1 saat 11 KM hızla koşmam gerektiğini far kedince, son antrenmanlarımı buraya yöneltmeye başladım. Yine başa dönmüştüm aslında 11 KM ile 28 dakika 5 KM, 33 Dakika, 6 KM, 39, 45. Şimdi buralardayım aslında. Fakat N Kolay sanal yarı maratonuna da 10 KM kategorisinde başvurmuştum.

Son olarak 27 Mart günü Furkan ve arkadaşı Aylin’le birlikte 11 KM hızla bu hedefi denedim ve 54 dakika civarında 10 KM parkurunu tamamlamayı başardık. Fakat bu hız sonrası koşmam gereken bir 11 KM daha olacağı için yine de yarın temkinli olmak niyetim. Bu yüzden 126 dakika gibi bir hedefim var en kötü ihtimalle. Bunun ne kadar altına düşebilirsem o kadar iyi olacak benim için.

Tabi koşu partneri meselesine değinmeden geçemeyeceğim burada. 4 Nisan tarihi kesinleşip başvurumu netleştirince koşu partneri arayışlarım başladı. Sosyal medyaya, bulduğum her yere yazdım, her platformda söyledim. Başarı dilekleri dışında maalesef bir dönüt alamıyordum. Hatta Armut’a bile ücretli partnerlik için yazdım. Bir kişi olabilir dedi, ama Dönmedi maalesef sonra. Son Çare GETEM olarak birlikte çalıştığımız İstanbul Gönüllüleri ekibinden Nur Hanım’a aktardım durumu. Çünkü onların kitap seslendirme sürecinde çok iyi işleyen, disiplinli bir hareketleri var. Umudumu boşa çıkarmadı Nur Hanım sağolsun. Birçok yere yazdı ve En Sonunda yarınki partnerim Türker abi döndü bana. Konuştuk, birlikte 2 adet 12 KM antrenman yaptık. Benzer tempoya sahibiz. Kendisi 57 yaşında ve müthiş bir koşucu. O da geç başlamış maratona, ama deneyimli. Umarım yarın her şey yolunda gidecek. Tekrar teşekkürler Türker abi sana. Fakat kör bir koşucunun antrenman ve yarış için partner bulabilme sorunu maalesef çözülebilmiş değil. Bunun için daha sistematik ne yapılabilir, daha çok tartışmamız lazım.

Saat 12:27. Baktım da bir maraton saatinden daha uzun zamandır yazıyorum. Yarın bu sıralar her şey yolunda gidiyorsa, artık son 1 kilometrelik yolum kalmış olmalı. En coşkulu, en olmak istediğim yer. Peki öyle mi olacak gerçekten? Keşke tam koşarken o anları yazabiliyor da olsaydım. Ama zihnimde tutacağım ve mümkün olduğunca paylaşacağım bunları da. Tam az önce Bir arkadaş daha aradı beni Erhan Bey diye. Kendisi de ultra maraton hedefliyor. Biraz geç haberleşebildik ama olsun. İleri ki maratonlar için sözleştik farklı kişilerle birlikte olmak güzel.

Artık bırakıyorum burada şimdilik. Maraton öncesi son gün bol karbon hidrat ve proteinli bir beslenme öneriyorlar uzmanlar. Biraz pilav makarna ve köfte gibi. Yarın sabah da filtre kahve, biraz simit ve haşlanmış yumurta.

Saat 13:30. Sevdanın kaybettiğimiz ninesinin kırkı için yemekler yapmışlar. Pandemi olduğu için komşulara dağıttılar. Pilav, kavurma, dolma, tatlı. Karbon hidrat ve protein.

Saat 19:30. Maraton dışı hiçbir şey düşünemiyorum. Akşam yemeği için Yemek sepetinden tavuklu Sezar salata. Yemek faslını kapatıyorum. Bir tane bitki çayı. Nasıl uyuyabileceğim bu akşam?

Saat 10:00. Hiç adetim olmadığı halde yatağa giriyorum. Televizyonda bir klasik müzik kanalı açıyorum Âdem abinin önerisiyle. Neyse ki bir süre sonra dalıyorum uykuya. Büyük gün gelip çatıyor.

 

4 Nisan saat 06:00. Telefonun alarm sesi. Oh! Çok şükür gayet güzel almışım uykumu. Gece bir iki uyansam da başarmışım yataktan çıkmadan geceyi bitirmeyi. İyi başlangıç. Sevda Filtre kahve demliyor. İki haşlanmış yumurta, Bir dilim pesto soslu bir dilim de reçelli ekmek. Gayet güzel bir kahvaltı.

Saat 07:42. Bitaksi ile yolculuk başlıyor. Hava sağanak yağışlı. Donacağım. Nasıl tamamlayacağız süreci üşümeden?

Sat 08:20. Türker abiyle buluşma. Offf! Çok soğuk. İstanbul’un ıslak havası. Maraton alanına 500 metrelik bir yürüyüş ve bekleyiş başlıyor. Kuytu bir duvar dibi bulup korunmaya çalışıyoruz soğuktan. Ama oraya da su gelmeye başladı. Hadi bakalım üşümeye devam. Allahtan montumun başlığı var. Ama az sonra hepsini çıkarmak zorundayız çadırlara koymak için.

Saat 09:40. Artık çantaları çadıra koyma vakti. Herkesin çantasının bir gözü var. İçinde göğüs numaramız var. Sonra buna bakarak alacağız onları. Fakat benim pantolon, mont, kazak derken zor sığıyor çantaya. Türker Abi bastonu kendi çantasına alıyor. Son birkaç kez seyyar tuvalet molaları. Bence tuvaletler çok garip. Minik bir kabin, diz altı hizasında bir klozet, ayakta yapıyorsunuz yapacağınızı da Kadın arkadaşlar nasıl hallediyorlar anlayamıyorum.

Saat 10:00: İlk gruplar başlıyor yarışa. Biz Türker Abi ile M ve N sıralarındayız. En sonlarda yani benim göğüs numaram 7622. 500 kişilik gruplar halinde insanları alıyorlar başlama noktasına.

Saat 10:40. Nihayet başlıyoruz. Ayakkabılarımıza bir çip bağladık. Belli noktalarda halılardan geçerken bu çipler okunuyormuş. Geçerken de bir bip sesi duyuyorsunuz. Ben de Kilometremi Anlamak için Nike Run Club uygulamasını açıyorum. Bu uygulamayı yeni keşfettim. Fazla erişilebilir olmasa da görüyor işimi. Koşu bandı performanslarımı hep onunla ölçtüm son antrenmanlarda. Gayet de güvenilir sonuçlar verdi. Böylece yürüme bandının erişilebilirlik sorunlarını gidermiş oldum. Ama ilk aksilik. Belli noktalarda Sevda’ya WhatsApp mesajlarıyla nerede olduğumu sesli bildirmeye karar veriyorum. İlk mesajda Antrenman duraklatıldı diyor. Bir daha başlatamıyorum. Neyse Türker abi söylüyor her kilometre bittikçe. Yağmur dinmiş. Korktuğumuz gelmiyor başımıza. Son derece iyi başladı koşu.

Saat 11:18. tam galata köprüsü üstü. 6 kilometre bitti. Sevda’ya ilk WhatsApp sesli mesajlarımı bırakıyorum. Sonradan dinlediğimde sesim gayet canlı. Çevrede insanların bravo sesleri. Etrafımda helal olsun diyenlere ben de laf yetiştiriyorum size de. Yarı sohbet, yarı şaka süper gidiyor işler.

İşte 10 Kilometre halısı. Her 5 Kilometrede bir halıdan geçiyoruz çiplerimiz okunuyor. Ayrıca buralarda su istasyonları var. Hepsinde birer şişe su alıyoruz birkaç yudum içip atıyoruz.

Saat 11:56. Haliçteyiz. 12. Kilometre tamamlandı. Tam saatleri bilmemin nedeni Sevda’ya bıraktığım WhatsApp mesajları. Her mesajı sonradan incelediğimde saatleri de görüyorum. Yolun yarısını geçtik artık. Türker Abiyle yaptığımız antrenman süresiydi 12 Km. Bundan sonrası bilinmeyene yolculuk.

Saat 12:21. Harika! İlk 16 KM bitti. Kendimi süper hissediyorum. Gayet güçlüyüm. Ama Türker abinin nabzı 160’ların üzerine çıkıyor. 15 KM civarı bir duruyoruz su molasında çok az. Sonra yavaşlıyoruz. Ne yapmalı?

Saat 12:30. 17 kilometreyi biraz geçtik, ama Türker abi yavaşlamak zorunda. “Hadi abi az kaldı. Bak son 4 KM. Hadi yaparız”. Ama her şeyin başı sağlık. Tersini söylemiştim halbuki. Abi ben çok yorulur tıkanırsam bırak beni. Ama o an farklı bir şey oluyor. Abi ileride biraz daha hızlı koşan biri var mı ipi ona verelim, seninle bitiş çizgisinde buluşuruz, diyorum. Furkan diye bir arkadaşla karşılaşıyoruz. Tabii diyor Furkan ve tekrar başlıyorum hızlanmaya.

Furkan, abi yavaş biraz bak 5:30 olduk. Ben, hadi Furkan bak 3 km kaldı, bak 2 km kaldı hadi Furkan. Ben çekiyorum Furkan koşuyor. Hadi, bitecek bu maraton.

Saat 12:45. yirminci KM halısını geçtik. İnanamıyorum. Son 1 KM. Bu kadar uğraşı, emek, mutlu sona doğru gidiyor. Son metrelerde kalabalığın coşkulu sesleri geliyor. Hep bu anı hayal etmiştim ya hani? Hızı arttırıyorum.

Saat 12:51. Hadi Furkan, Hadi Furkan Hadi bitiyor. Bir taraftan bağırıyorum, bir taraftan arttırıyorum Tempoyu. Veeeeee, İşte Son halı. Bitiş çiziği. Bitti! Diye bağırıyor Furkan. Ben Yuuuuuuuu! Bu son anları kaydedebiliyoruz neyse ki.

İşte bitiyor. Sonradan derecemin 2 Saat, 10 dakika, 41 saniye, genel sıramın da 1710 olduğunu öğreniyorum. Çok daha hızlı olabilirdi. Bence 2 saate bile ulaşabilirdim ama ne önemi var. Bir buçuk yıldır hayalini kurduğum bir şeye ulaşmaktan daha mutluluk verici ne olabilir ki?

Türker bey geliyor 5 6 dakika sonra.  Buluşuyoruz. Sağolsun bu süreçte hep yanımdaydı. Tekrar teşekkürler abi. Ve ayrılık vakti. Eve Dönüş ve Sevda ile harika bir sarılma. Annem, Belgin ve Zerrin Ablam Olgun Abim sağolsun tüm tanıdıklara akrabalara haber uçurmuşlar. Keyifle okuyorum gelen mesajları. En haz alınan birkaç saat.,

Saat 16:00: Mehtap Hanım’ın konuk olduğu Sevda’nın güncesi başlıyor. O program yaparken ben de odama geçiyorum ve aklımdaki maraton günü anılarını yazmaya başlıyorum unutmadan, küllenmeden yaşananlar.

17:13: işte bitti. Yazı maratonunun da sonuna geldik. Belki bu, eşit, erişilebilir, engelsiz bir hayata katkı sağlamayacak, belki sağlayacak bilmiyorum. Ama benim kişisel yolculuğumda hep gururla anımsayacağım bir serüven olacak. Bir gün tek başına koşabilmek, engelsizce spor yapabilmek mümkün olur mu sizce? Organizatörler benim gibi desteğe ihtiyacı olan katılımcılara daha fazla erişilebilirlik desteği sağlarlar mı? Spor merkezleri kişilerin hangi yetileri olduğuna bakmadan, ayırmadan, refakatçi, belirli saat sınırları koymadan kabul ederler mi herkesi? Oradaki aletler erişilebilir hale gelir mi? Sorular, deli deli sorular. Ama çıktıysak bir yola, umut ediyorsak bir gün dünyanın eşit, erişilebilir ve engelsiz bir yer olacağına, inanmak zorundayız. Mücadele etmek zorundayız.

Ben mi? Artık tam maraton için hikayeme yeni sayfalar ekleme vakti. O güne kadar esen kalın.

 

“Evdeki Kilimden Maraton Pistine” için 4 yanıt

Yazını soluksuz ve öyle keyf alarak okudum ki Engin’m. Ne diyeceğimi inam bilmiyorum. Bildiğim tek şey sana hayranım ve azimle, umutla başardığın her şey; hayattaysa, böyle yaşamalı insan, her anı dolu, her anı umutlu, her anı öğrenerek ve hissederek, her anı tek ben değilim ve diğer insanlar da var herkes için bir şeyler yapılmalı düşüncesiyle ve bu uzar gider. İşte insan olmak ve insan gibi yaşamak. Saygıyla ayakta alkışlıyorum.

Yazınız ve serüveniniz derinden etkiledi beni. Meğer ne çok önemsiz şeyi gözümüzde büyütüp kendimizi demoralize ediyormuşuz. İstemek başarmanın yarısı diyorlar ya hani, siz çok çok ötesine geçmişsiniz. Kendine güvenmek, yapabilirliğine inanmak ve istemek muazzam ötesi bir duygu yaşattı şimdi size. Sizi yürekten tebrik ediyorum. Maraton esnasında partneriniz elinde olmadan tekledi. Buna rağmen bu durum size engel olmadı. Engelsiz yaşama bir adım daha attınız ve ikinci partnerinizi de siz yüreklendirerek finale vardınız. Dilerim engelleri kaldırmak adına güç kaynağı olmuşsunuzdur herkese. Başarılarınızın devamını dilerim. Sevgiler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir